31 Mayıs 2016 Salı
Kur’an-ı Kerimin doğru okunuşunu sağlamak amacıyla konulan ve kısaca “secâvend” denilen noktalama işaretleri şayet yanlış yerde ise manayı değiştirme tehlikesi taşımaktadır..
Bu işaretlerin, Mushaflara ilk defa Muhammed b. Tayfur es-Secâvendi (öl: 560/1165) tarafından konulduğu bilinmektedir. Daha sonra konulan diğer bazı işaretlerle birlikte, o zatın ismine izafeten hepsine birden "Secâvend" denilmiştir.
(Kaynak: Abdurrahman Çetin, KUR'AN İLİMLERİ VE KUR'AN-I KERİM TARİHİ, s. 150)
Konunun ayrıntılarını uzmanlarına bırakarak, sade bir Müslüman olarak, nazar-ı dikkatimizi celbeden bir secâvend işareti ile ilgili düşüncelerimizi ehl-i Kur’anla paylaşmak istedim..
Şöyle ki;
Âli İmran Suresi 7. ayetinin anlamı, ekser meallerde (meselȃ Diyanetin mealinde):
Âli İmran Suresi 7. ayetinin anlamı, ekser meallerde (meselȃ Diyanetin mealinde):
“O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. [x] Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, 'Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır' derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.” şeklinde verilmekte;
Ve çok azında ise, "Müteşabih âyetlerin manasını sadece Allah bilir" bölümüne; "Onların (müteşabih olanların) tevilini ancak Allah ve ilimde yüksek pȃyeye erişenler bilir." şeklinde mana verilmektedir.
Ve çok azında ise, "Müteşabih âyetlerin manasını sadece Allah bilir" bölümüne; "Onların (müteşabih olanların) tevilini ancak Allah ve ilimde yüksek pȃyeye erişenler bilir." şeklinde mana verilmektedir.
[x] Müteşabih âyetler, manasını ve hakikatini sadece Allah’ın bildiği âyetlerdir. Bunların insan zihni tarafından tümüyle kavranmasına imkân yoktur. Allah’ın sıfatları, kıyametin ahvali, cennet, cehennem gibi hususlarla ilgili âyetler ile, sûrelerin başında yer alan “hurûf-u mukatta’a”¹ bunlardandır. İnsan ne kadar çabalarsa çabalasın, bu âyetleri bütün yönleriyle anlaması mümkün değildir. Müteşabih âyetler dışındaki âyetler de muhkem âyetlerdir.
|
=====================================================================
" - Sûrelerin başlarındaki hurûf-u mukattaa, İlâhî bir şifredir. Beşer fikri ona yetişemiyor. Anahtarı, ancak Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdadır.
- Şifrevari şu hurûf-u mukattaanın zikri, Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın fevkalâde bir zekâya malikolduğuna işarettir ki, Muhammed aleyhissalâtü vesselâm, remizleri, îmaları ve en gizli şeyleri sarih gibi telâkki eder, anlar." diyor.
Yani, Kur'anda anlaşılması en güç olan hurûf-u mukatta'alar için dahi, "onların manasını Allah'tan başkası bilmez" demiyor; Hz. Muhammed'in onları anladığını ve bildiğini, mükemmel bir şekilde açıklıyor. Bu izahat dahi bize, söz konusu ayetin nasıl anlaşılması gerektiği hususunda net bir fikir vermektedir.
Ve yine Bediüzzaman Said Nursî, Şualar adlı eserinde Beşinci Şua'nın başındaki İhtar'da ve Birinci Şua, 14.ayetle ilgili bölümde, söz konusu 3/7. ayetle alȃkalı olarak;
"...Ehl-i dalâlet müteşabihat-ı Kur'âniyeyi yanlış te'vilât ile tahrifine ve şüpheleri çoğaltmasına çalıştığı bir zamanda ilimde rüsuhu bulunan bir taife o müteşabihat-ı Kur'âniyenin hakikî te'villerini beyan edip ve iman ederek o şübehatı izale eder..."
ve devamında;
"...ulema-i müteahhirînin x mezhebine göreاللهُ ' da vakfedilmez (...) Eğer mezheb-i selef gibi اِلاَّ اللهُ ' da vakıf olsa ..." şeklinde, önemli bir açıklama yer almaktadır.
Bakınız:
Ve yine Bediüzzaman Said Nursî, Şualar adlı eserinde Beşinci Şua'nın başındaki İhtar'da ve Birinci Şua, 14.ayetle ilgili bölümde, söz konusu 3/7. ayetle alȃkalı olarak;
"...Ehl-i dalâlet müteşabihat-ı Kur'âniyeyi yanlış te'vilât ile tahrifine ve şüpheleri çoğaltmasına çalıştığı bir zamanda ilimde rüsuhu bulunan bir taife o müteşabihat-ı Kur'âniyenin hakikî te'villerini beyan edip ve iman ederek o şübehatı izale eder..."
"...ulema-i müteahhirînin x mezhebine göreاللهُ ' da vakfedilmez (...) Eğer mezheb-i selef gibi اِلاَّ اللهُ ' da vakıf olsa ..." şeklinde, önemli bir açıklama yer almaktadır.
Bakınız:
2- http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/sualar/#1088/z (ve aynı eser s.913)
x"Selef" ilk üç asır alimleri; "Ulema-i müteahhirîn" ise İmam Eşari ve Maturidi ile başlayan daha sonraki alimler.
Not: Risalelerdeki bu bilgilere rağmen, Camiaya mensup bazı yayınevlerinin meal kitaplarında, söz konusu ayette durak yapılır görüşüne göre mana verilmesi ve Risalelerdeki bu açıklamanın görmezden gelinmesi çelişkidir. (Yukarıda, 2. kaynaktaki adreste, 1 nolu dipnotta doğru meal verilmiştir)
Daha geniş bilgi için bakınız:
http://www.sorularlarisale.com/makale/19972/ulema-i_mutekaddimin_ve_ulema-i_muteahhirinin_alimleri_kimlerdir_hangi_devirde_baslar_ve_ne_zaman_biter_bu_nesil.html
=====================================================================
Meallerin çoğunda yukarıdaki şekilde mana verilmesinin sebebi; ayette geçen "... vemâ ya’lemu te/vîlehu illallâhu (mim) ve-rrâsiḣûne fî-l’ilmi..." ibaresindeki "illallah" kelimesinden sonra (mutlaka durulması lazımdır manasına gelen) 'mim' durak işaretinin konulmuş olmasıdır. "
Evet, özellikle Türkiye'de basılan mushaflarda, ayette geçen bu ibarenin ("mim" durak işareti ile bölünmesi sebebiyle); "Müteşabih âyetlerin manasını Allah’tan başkası bilmez." şeklinde anlaşılması sonucunu doğurmakta ve işte problem de tam bu noktada başlamaktadır.
Şöyle ki;
Evet, özellikle Türkiye'de basılan mushaflarda, ayette geçen bu ibarenin ("mim" durak işareti ile bölünmesi sebebiyle); "Müteşabih âyetlerin manasını Allah’tan başkası bilmez." şeklinde anlaşılması sonucunu doğurmakta ve işte problem de tam bu noktada başlamaktadır.
Şöyle ki;
Soru:
- "Allah'tan başkası bilmez" hükmüne Hz. Muhammed'de dahil olacağına göre; Kur'anda mevcut bir kısım ayetlerin manasını, Peygamber dahil Allah'tan başka kimsenin bilmemesi, Kur'anın gönderiliş amacı ile ve birçok ayetle çelişmez mi?
(Mesela:
Sad/ 29: (Resûlüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.
Nahl/103: ... bu (Kur'an) apaçık Arapça'dır. )
***
Suudi Arabistan basımı (Aralarında Prof. Ali Özek ve Prof. Hayrettin Karaman'ın da bulunduğu altı akademisyen ilahiyatçı tarafından hazırlanan) Türkçe mealli Mushaflarda ise; söz konusu ibare için;
“Halbuki onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pȃyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler." şeklinde meal verildikten sonra şöyle bir açıklama yapılmaktadır:
(Bazıları “ve’r-rȃsihûne” kelimesinin başındaki “vav” harfini bağlaç kabul etmişlerdir ki, bu takdirde mana şöyle olmaktadır:
“Halbuki onun tevilini ancak Allah ve ilimde yüksek pȃyeye erişenler bilir.” Bu anlayışa göre Kur’an’daki müteşabih ayetlerin manaları, zaman içinde ilmin gelişmesi ile çözülecektir.)
***
Bu noktada dikkat çeken husus:
Bu noktada dikkat çeken husus:
Suudi Arabistan basımı Mushaflarda; (mutlaka durulması gerektiği anlamındaki) söz konusu "mim" işareti yerine; ('durmak caizdir' manasına gelen "kaf-lȃm-ye" işareti konulduğu görülmektedir.
Buradan anlaşılan; Türkiye ve Suudi basımı Mushaflardaki secavend (noktalama) işaretleri arasında bazı farklılıklar bulunduğudur.
Buradan anlaşılan; Türkiye ve Suudi basımı Mushaflardaki secavend (noktalama) işaretleri arasında bazı farklılıklar bulunduğudur.
***
Not:
1- Söz konusu "mim" durak işaretinin doğru yere kaydırılması ile yukarıda zikredilen çelişki sona ereceği gibi, gayr-ı müslim birinin; "sizin nasıl bir kitabınız var ki, bazı ayetlerinin manasını Peygamberiniz dahi bilmiyormuş" şeklinde, cevabı verilemez muhtemel bir suali geçersiz olsun..
2- Mim işaretinin yanlış yere konması sonucu, cümlenin devamında "İlimde derinleşmiş olanlar, 'Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır' derler" şeklini alan ibare de sorunlu bir mana içermektedir.
1- Söz konusu "mim" durak işaretinin doğru yere kaydırılması ile yukarıda zikredilen çelişki sona ereceği gibi, gayr-ı müslim birinin; "sizin nasıl bir kitabınız var ki, bazı ayetlerinin manasını Peygamberiniz dahi bilmiyormuş" şeklinde, cevabı verilemez muhtemel bir suali geçersiz olsun..
2- Mim işaretinin yanlış yere konması sonucu, cümlenin devamında "İlimde derinleşmiş olanlar, 'Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır' derler" şeklini alan ibare de sorunlu bir mana içermektedir.
Şöyle ki; "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" demek için, ilimde derinleşmek gerekmez; mümin olmak yeterlidir.
***
***
Önemli Not: Bu meseleyi araştırırken, bu hususta iki önemli bilgiye rastladım.
1- Değerli ilahiyatçı, (merhum) Prof. Zeki Duman'ın bir çalışması bulunmaktadır. (Prof. Dr. Zeki Duman/zekiduman.com)
Merhum Hocamızın söz konusu çalışmasının özeti aşağıdadır:
"T.C. Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme Kurulu Başkanlığına Açık Mektup
Prof. Dr. Zeki Duman/zekiduman.com
(Özet)
Bu makalede, T.C. Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme Kurulu’nun tetkikinden geçmiş olan tüm Kur’an-ı Kerim’lerde mevcut secavendlerden; özellikle ikisinin bulunduğu yerlerde son derece sakıncalı olduklarını açıklamak ve bunları ilgili kurumların dikkatlerine arz etmek istenmiştir.
Çalışmanın bilimsel bir anlam ifade edebilmesi; diğer bir deyişle, farklı bir yorum olarak değerlendirilip geçilmemesi için önce tefsir, te’vil kavramları açıklanmış, sonra da maddeler hâlinde Tefsir’in Temel İlkeleri, yani tefsir şuuru/nosyonu dolayısıyla kendi bilimsel yöntemimiz Kuran’dan verilen örneklerle açıkça belirtilmiştir.
Daha sonra da asıl konuya geçilmiştir. Burada secavendler hakkında kısaca bir bilgi verildikten sonra Yusuf suresinin 24. ayetindeki “cim” harfinin, bulunduğu yerde manayı bozucu etkisi sebebiyle mutlaka kaldırılması; Bakara suresinin 283. ayetinden sonra konulan “ayn” harfinin de 284. ayetten sonraya alınması lüzumu gerekçeleriyle birlikte izah edilmiştir."
2- "Sorularla İslâmiyet" adlı web sitesinde, bu meseleye dair sorulan bir soruya cevaben, "Müteşabih Ayetleri Anlamak" başlığı altında şu açıklamaya yer verilmiştir:
Çalışmanın bilimsel bir anlam ifade edebilmesi; diğer bir deyişle, farklı bir yorum olarak değerlendirilip geçilmemesi için önce tefsir, te’vil kavramları açıklanmış, sonra da maddeler hâlinde Tefsir’in Temel İlkeleri, yani tefsir şuuru/nosyonu dolayısıyla kendi bilimsel yöntemimiz Kuran’dan verilen örneklerle açıkça belirtilmiştir.
Daha sonra da asıl konuya geçilmiştir. Burada secavendler hakkında kısaca bir bilgi verildikten sonra Yusuf suresinin 24. ayetindeki “cim” harfinin, bulunduğu yerde manayı bozucu etkisi sebebiyle mutlaka kaldırılması; Bakara suresinin 283. ayetinden sonra konulan “ayn” harfinin de 284. ayetten sonraya alınması lüzumu gerekçeleriyle birlikte izah edilmiştir."
2- "Sorularla İslâmiyet" adlı web sitesinde, bu meseleye dair sorulan bir soruya cevaben, "Müteşabih Ayetleri Anlamak" başlığı altında şu açıklamaya yer verilmiştir:
"...Bu fikri benimseyen en önemli isim İmam el-Eş’arî olup ona göre Âl-i İmrân, 7 âyetinde vakıf (durak) yeri ‘Verrâsihûne fi’l ilmi’ kelimesindedir. Bu görüşü açıklayan Ebu İshak eş-Şirazî şöyle der:
“Allah Tealâ’nın Kur’ân’da ilmini yalnız Kendisine mahsus kıldığı kısım yoktur. Allah, âlimleri Kur’ân’a muttali eylemiştir. Zira Allah bu cümleyi, âlimleri övmek üzere beyan buyurmuştur. Şayet onlar da bilemeselerdi avama dahil olurlardı.”
Nevevî, ‘Şerhu Sahih-i Müslim’de bu mânâyı tercih edip der ki: “En doğru izah budur. Zira Allah’ın mahlukatının bilemeyecekleri şekilde onlara hitap etmesi akıldan uzak bir iştir. Bu görüşe katılan daha birçok zat vardır..."
Yazının tamamı aşağıdaki adresten okunabilir:
https://sorularlaislamiyet.com/kurandaki-mutesabih-ayetlerin-hikmeti-nedir-kuranda-bazi-ayetler-acik-anlamli-anlasilir-yoruma-gerek
(Kur'an meali yazan Hocaların, İmam Eş'arinin sözkonusu durak işaretinin bulunması gereken yer ile ilgili görüşünü dikkate almamış olmaları bir eksikliktir. R.K.)https://sorularlaislamiyet.com/kurandaki-mutesabih-ayetlerin-hikmeti-nedir-kuranda-bazi-ayetler-acik-anlamli-anlasilir-yoruma-gerek
***
Ali İmran suresi, 7.ayet:
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌۜ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَٓاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَٓاءَ تَأْو۪يلِه۪ۚ وَمَا يَعْلَمُ تَأْو۪يلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُۢوَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِه۪ۙ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاۚ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
( Huve-lleżî enzele ‘aleyke-lkitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummu-lkitâbi veuḣaru muteşâbihâtun feemmâ-lleżîne fî kulûbihim zeyġun feyettebi’ûne mâ teşâbehe minhu-btiġâe-lfitneti vebtiġâe te/vîlih(i) vemâ ya’lemu te/vîlehu illa (A)llâh(u) (mim) ve-rrâsiḣûne fî-l’ilmi yekûlûne âmennâ bihi kullun min ‘indi rabbinâ vemâ yeżżekkeru illâ ulû-l-elbâbi )
***
Kanaatimce; Söz konusu "Mim" işareti, (Yukarıda belirtilen İmam Eş'arinin görüşü istikametinde) "illallah" kelimesinin sonundan kaldırılıp, "fî-l’ilmi" kelimesinin sonuna taşınmalıdır.
Bu takdirde meal aşağıdaki gibi olur:
"O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bir kısım âyetleri muhkemdir; onlar kitabın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Halbuki onların tevilini ancak Allah ve ilimde derinleşenler bilir. (Müminler/Kalplerinde eğrilik olmayanlar) Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır' derler. (Bu inceliği) ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar.”
NETİCE:Bu takdirde meal aşağıdaki gibi olur:
"O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bir kısım âyetleri muhkemdir; onlar kitabın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Halbuki onların tevilini ancak Allah ve ilimde derinleşenler bilir. (Müminler/Kalplerinde eğrilik olmayanlar) Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır' derler. (Bu inceliği) ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar.”
Kur'anı Kerim'in, Halife Hz. Osman zamanında derlenip, yeknesak hale getirilmesi üzerinden beş asırdan fazla bir süre geçtikten sonra, doğru okuma kolaylığı sağlama amacıyla konulan secavend-noktalama işaretlerinin ilmi bir heyet tarafından tekrar ve titizlikle gözden geçirilmesi zaruridir.
Bu meselede görev, elbette Diyanet İşleri Başkanlığına ve sayıları sekseni geçen İlahiyat Fakültelerinin değerli araştırmacılarına düşmektedir.
Tabi en başta, biz Müslümanların, Kur'anın sadece mevtalara okunacak bir dua kitabı olmadığını, hayatın tanzimi için okunup anlaşılmak üzere gönderilen, ilahi bir rehber olduğunu anlamak için biraz gayret sarf etmemiz gerektiğini hatırlamamız icap eder..
Devamı: https://din-diyanet.blogspot.com/2018/10/secavend-deyip-gecmeyin-2.html
***
Secavend konusunda faydalı bilgiler:
SECAVENDLERİ İLK KİM KOYMUŞTUR?
Bu işaretleri ilk defa Muhammed b. Tayfur es-Secâvendi (öl: 560/1165) koymuştur ki, daha sonra konulan bazı işaretlerle birlikte hepsine birden, onun ismine izafeten "Secâvend" denilmiştir (A. Çetin, Kur'an-ı Kerim Tarihi, s. 150).
KUR'AN-I KERİMDEKİ DURAKLARLA İLGİLİ AYET VE HADİSLER
Yüce Allah: "Kur'anı tertil ile (açık açık, tane tane) oku!" (el-Müzzemmil, 73/4) buyurmuştur. Hz. Ali âyette geçen tertili, "harfleri tecvîd ile okumak ve vakıfları (durulacak yerleri) bilmek" şeklinde açıklamıştır.
Ümmü Seleme (r.anha)'dan gelen bir rivayette onun, Rasûlüllah (s.a.s)'in Kur'an okuyuşunu harf harf tefsîr edilen bir kıraat olarak vasıflandırmıştır (Ebû Davûd, Vitr, 20; Tirmizî, Fedâilul-Kur'ân, 23).
KUR'AN-I KERİMDEKİ DURAKLAR VE ANLAMLARI İÇİN BAKINIZ:
https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/secavend
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder