29 Ağustos 2015 Cumartesi
Muhterem Başkan,
3- Kur'an-ı Kerȋmdeki cihat ayetlerinin yanlış yorumlanmasından kaynaklanan, "IŞİD" gibi oluşumların önlenmesi ile ilgili olarak;
3.1. Bilindiği gibi, İslȃm tarihinde kökü ilk devirlere kadar uzanan selefilik ve haricilik gibi anlayışlara sahip birtakım dinȋ görünümlü siyasȋ cereyanların ortaya çıkması ve bu cereyanların anarşiyi cihat ile özdeşleştirmesi hemen her asırda görülegelmiştir.
Zamanımızda ortaya çıkan; "Taliban- El Kaide, Boko Haram ve IŞİD" gibi örgütlerin İslȃma ve insanlığa verdiği zararı izaha mahal yoktur.
Günümüzde insanlık için adeta bir kabus halini alan bu tür cereyanları besleyen sosyolojik ve siyasî sebeplerin başında, emperyalist güçlerin yüz yılı aşkın zamandan beri devam eden zulüm politikalarının ve İslȃm ülkelerinde iç karışıklık çıkararak geri bırakmak ve doğal kaynaklarını sömürmek gibi gayretlerinin büyük tesiri olduğu tartışılmaz.3.1. Bilindiği gibi, İslȃm tarihinde kökü ilk devirlere kadar uzanan selefilik ve haricilik gibi anlayışlara sahip birtakım dinȋ görünümlü siyasȋ cereyanların ortaya çıkması ve bu cereyanların anarşiyi cihat ile özdeşleştirmesi hemen her asırda görülegelmiştir.
Zamanımızda ortaya çıkan; "Taliban- El Kaide, Boko Haram ve IŞİD" gibi örgütlerin İslȃma ve insanlığa verdiği zararı izaha mahal yoktur.
Fakat, bu oluşumların fikrî altyapısı ve ideolojik arka plȃnında; Kur'an-ı Kerȋmdeki cihat ayetlerinin bağlamından koparılarak yanlış yorumlanması ve aynı şekilde, (bir kısmı mevzu) birtakım hadislerin yanlış tefsirinin olduğu da bir vakıadır.
Ayrıca sebebi ne olursa olsun, batıl ile mücadelenin metot olarak Kur'an ve sünnete uygun olması gerekir.
Cihat adı altında, İslȃmın özüne aykırı cinayetlerin işlenmesi ve dünyada İslȃm aleyhine haksız ve yanlış bir algı oluşturulması kabul edilemez.
Bununla birlikte, bu örgütlerin müşriklerle cihat yerine, kendilerince mürtet damgası vurdukları Müslümanlarla mücadeleye öncelik verdikleri görülmektedir.
Her ne kadar, zat-ı ȃliniz bir TV programında (Habertürk TV- 31.07.15- Gündem Siyaset) IŞID'e katılımın bu tür ayet ve hadislerden değil "NİHİLİST" anlayıştan kaynaklandığını ifade etmiş olsanız da, temelde Tanrı'nın varlığını ve her türlü manevȋ değeri reddeden söz kosunu felsefȋ anlayışın etkisiyle, dünyanın dört bucağından binlerce insanın Ortadoğu'ya kendilerini feda etmek için geldiklerini düşünmek gerçekçi değildir. Katılanların içinde birtakım serkeş, maceraperest ve ruhȋ bunalım içinde olanların bulunması bu gerçeği değiştirmez.Ülkemizde bir kaç yıldan beri, çevresinde dinȋ hassasiyeti ile tanınan pek çok kişinin; işini gücünü bırakıp, ailesini terk ederek, yada çocukları ile birlikte Işid'e katılmak üzere Suriye'ye gittiği duyumları yaygınlaşmıştır.
Bu duyumlarla ilgili olarak, muhafazakȃr semtlerdeki cami görevlileri nezdinde yaptırılacak bir anket, çarpıcı sonuçlar verecek ve Nihilist teşhisinin yanlışlığını ortaya koyacaktır.
Kısacası, Işid'e katılımın öyle iddia edildiği gibi Nihilist felsefe ile ilgili olmadığı; katılanların, mutlak ekseriyetinin cihat fikriyle katıldıkları açıktır. Başkanlığınızca hazırlatılan, "DAİŞ’İN TEMEL FELSEFESİ VE DİNİ REFERANSLARI RAPORU¹"nda yer alan ve bu tür hareketleri “nihilizm'in bir yansıması" olarak niteleyen görüş, isabetli olmayıp; kanaatimce, acı gerçeğe kolaycı bir kılıf uydurma gayretinden başka birşey değildir. Böyle bir tespitin, hiçbir ilmî ve sosyolojik dayanağı yoktur. Bu hususta, din adamlarımıza büyük görevler düşmektedir.
(¹) http://media.dunyabulteni.net/file/2015/diyanet.pdf (sayfa 12)
(Not: Söz konusu raporda gayet isabetli tesbitler olmakla birlikte, Başkan'ın, anılan TV programında, özellikle "nihilisit"liği sebep olarak göstermesi üzerine bu yazı kaleme alınmıştır)
3.2. Adı geçen örgüte bundan sonraki katılımları azaltmak için; cihatla ilgili söz konusu ayet ve hadislerin Başkanlığınızca oluşturulacak bir ilim heyetince doğru tefsiri yapılarak; insanlar, ifrata sapmamaları hususunda aydınlatılmalıdır.
Bir misȃl olarak; Tevbe suresi 5. ayeti ekseri meȃllerde (Başkanlığınızca neşredilen dahil): "Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün (...)" şeklinde verilmektedir.
Bu ayette geçen "müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün." beyanını; Kur'anın bütününden gafil bir kişiye, (herhangi bir açıklama getirmeden) tek başına ifade etmek, o kişiyi dalalete atar.
Oysa, söz konusu beyan, bu ayetin evvelindeki 1 ilâ 4. ayetler ve Bakara suresi 190 ilâ 194. ayetler ile birlikte mütalaa edilirse, kastedilen kişilerin Müslümanlarla yapmış oldukları antlaşmaları bozan ve onlara saldırıda bulunan (muharip-savaşçı-saldırgan) müşrikler olduğu ve onlara karşı yapılacak mücadeleden söz edildiği açıkça anlaşılır.
Kaldı ki asıl hedefin, onları öldürmek değil, etkisiz hale getirmek ve zararlarını def ederek, onları antlaşmaya sevk etmek olduğu ayetin devamından anlaşılmaktadır.
Çünkü ayetin devamında, "... onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekatı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, esirgeyendir." buyrulmaktadır.
Ayette geçen "faktulû" hükmü, mutlak veya umumî manada öldürmek anlamı taşısa idi ayetin devamındaki ibare anlamsız ve abes olurdu. Kur'an, her türlü abesiyetten beridir. Nitekim, Bakara suresi 54. ayette, aynı kelime "faktulû enfusekum" ibaresi içinde geçmekte ve "nefsinizi etkisiz hale getirin, kötülüğünü ortadan kaldırın" anlamında kullanılmaktadır. Yoksa, bu ibareye mutlak manada "öldürün" şeklinde mana verilecek olsa, "kendinizi öldürün-intihar edin" şeklinde bir hüküm çıkar ki, bu hüküm batıldır.
Ayrıca, mesele sadece cihad ayetlerinin yorumundan ibaret olmayıp; inananların, her konuda ifrat ve tefritten sakınarak vasat yolu tercih etmeleri için aydınlatılmaya ihtiyacı vardır.
Bir misȃl olarak; mezarlıkların ve türbelerin büyük israflarla abidevarȋ tezyin edilmesi yanlışlığına karşı, IŞİD'in bu alanları yerle bir etmeleri verilebilir.
Din adına yapılan bu davranış biçimlerinin her ikisinin yanlışlığı, birinin ifrat ve diğerinin tefrit olduğu ortadadır.
Oysa yüce dinimiz, sırat-ı müstakim olan vasat yolu tercih etmiştir. Bu noktada aydınlatma görevi en başta din adamlarımıza aittir.
3.3. Bu tür örgütleri sapkınlığa sevk eden gerekçelerden en başta gelen hususlardan biri de "MÜRTED" meselesidir. Onların nazarında, kendileri gibi düşünmeyen ve onların sözde devlet ve hilafetlerine biat etmeyenler "MÜRTED" hükmündedir, yani yaşama hakkı yoktur.
Bu noktada, mürted meselesinin ilmȋ bir şekilde açıklığa kavuşturulup, yanlış yorumlanmasının önüne geçilmelidir. Bu husustaki yanlışlık, sadece İŞID gibi sapkınlarda değil; ehl-i sünnet camiasına dair fıkıh kitaplarında da görülmekte; "mürted'in yani İslȃmdan ayrılanların, yaşama hakkı olmadığı " hükmü yer almaktadır.
Bu mesele ilmen açıklığa kavuşturulup, yukarıda ifade edilen müşrik kavramında olduğu gibi, toplumla yapılan anlaşmaya aykırı olarak kamu düzenini bozan kişilerle ilgili bir durumun söz konusu olduğu, yoksa bireysel tercihi ile inancını değiştiren kişilerin yaşama hakkının olmadığı gibi bir hükmün Kur'anla bağdaşmayacağının ortaya konması gerekir.
Aksi takdirde; demokrasi, insan hakları, fikir ve inanç hürriyetinin revaçta olduğu zamanımızda bu tür muğlak hükümlerle İslȃm'ın önüne en büyük engel konulmasının yanında; IŞİD örneğinde olduğu gibi bir takım cahil kişilerin din adına cinayet işlemeleri önlenemez.
Belirtilen hususların, Başkanlığınızın bütün imkȃnları kullanılarak açıklığa kavuşturulması ve halkın aydınlatılması gerekir.
Bu arada, tabiatıyla, Kurumunuz bünyesinde yapılacak yoğun hizmet içi eğitimlerle; öncelikle, değerli hocalarımızın müşrik ve mürted gibi kavramlar konusunda ortak bir görüşe varmaları sağlanmalı, varsa yanlış kanaatlerin düzeltilmesi ve bilgi eksikliklerinin giderilmesi gerekmektedir.
(Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder